Devrimci Marksizm dergisi Trotskiy yoldaşı katledilişinin 85. yılında Büyükada'da andı

Devrimci Marksizm dergisi, Ekim Devriminin Lenin ile birlikte iki önderinden biri, İşçilerin ve Köylülerin Kızıl Ordusunun kurucusu ve komutanı, Petrograd Sovyetinin Askeri Devrimci Komitesi'nin başkanı sıfatıyla ayaklanmayı bizzat yöneten lideri Trotskiy’in katledilişinin 85. yılında, Trotskiy’in hayatının 4 yılını sürgün olarak geçirdiği Büyükada’da bir toplantı gerçekleştirdi. 17 Ağustos 2025 Pazar günü Büyükada Taş Mektep'te düzenlenen etkinliğe Adalar halkı yoğun bir ilgi gösterdi.

Etkinlik, Dr. İrem Berksoy ve Adalar Belediye Meclis Başkanvekili Aytül Ekşiyan'ın konuşmaları ile başladı. İrem Berksoy, konuşmasına, 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümü vesilesiyle, depremde kaybettiklerimizi anarak başladı. Gerek Adalarda gerekse Gebze’den Silivri’ye İstanbul’un dört bir yanında yaşayan halkın hala çok ciddi bir deprem tehlikesi altında olduğunu belirten Berksoy, emekçi halkı deprem karşısında savunmasız bırakanın, güvenli barınma hakkını piyasanın insafına terk eden kapitalizm olduğunu ifade etti. Trotskiy’in mücadelesinin bir ayağının 19. yüzyılda sefalet koşullarında yaşayan Rus işçisine ve köylüsüne güvenli barınma imkanlarını sağlamanın mücadelesi olduğunu hatırlatarak sözlerine devam eden Berksoy, Trotskiy ve Leninin önderlik ettiği devrimin- her ne kadar bürokrasi tarafından çalınmış olsa da- ardında bıraktığı kuvvetli miras sayesinde, Sovyetler Birliği halkının bu alanda, emperyalist ülkelerden bile daha iyi koşullara sahip olduğunu vurguladı. Trotskiynin siyasî mirasını ve aynı zamanda bir aydın olarak da entelektüel mirasını korumak üzere Devrimci Marksizm’in yıllık olarak düzenleme kararı aldığı söyleşilerin, aynı zamanda Adaların korunmasına da hizmet edeceğini vurguladı. Trotskiy arşivini oluşturmak üzere Devrimci Marksizm’in tarihçilerden ve iktisatçılardan oluşturduğu çalışma grubunda hukukçu olarak yer alacak olmaktan memnuniyetini ifade eden Berksoy, sözlerini, Taş Mektep’in tarihi atmosferi içinde söyleşiyi düzenleme imkanı tanıyan Adalar Belediyesine teşekkür ederek bitirdi. Adalar Belediyesi adına açılış konuşmasını gerçekleştiren Aytül Ekşiyan ise; sözlerine tarihin, fikirlerin ve sürgünlerin kesişme noktası olan bu coğrafyada katılımcıları ağırlamaktan duyduğu mutluluğu ifade ederek başladı. Dünya siyasî tarihine damgasını vuran düşünürlerden birisi olan Trotskiy’in, özgür ve eşitlikçi bir dünya temelli eserlerinin en önemlilerini Ada’daki evinde kaleme aldığını vurguladı. Trotskiy gibi değerli aydınların, bir adanın sadece doğa harikası değil, aynı zamanda kültür ve fikirler adası da olabileceğini bizlere gösterdiğini belirtti. Adaları tarihî ve kültürel açıdan kalkındıran etkinlikleri desteklemenin ve bu kapsamda Trotskiy’in mirasını korumanın ve hatırlatmanın görevleri olduğunu ifade eden Ekşiyan; toplumsal gelişimin, fikirlerin izlerinin üzerlerini örterek değil onları anlamaya, konuşmaya, tartışmaya devam ederek mümkün olduğunun altını çizerek sözlerini sonlandırdı.

Devrimci Marksizm Kolektifi üyesi Meryem Kurtulmuş'un yönettiği etkinlikte, Devrimci Marksizm Yayın Kurulu üyesi ve DİP Genel Başkanı Sungur Savran, Devrimci Marksizm dergisinin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü Avukat Şiar Rişvanoğlu ve Trotskiy'in işaret ettiği mücadele hattını işyerinde, sendikasında ve partisinde başarıyla sürdüren genç metal işçisi Naz Şakar konuştular.

Sungur Savran, sözlerine, amacının Trotskiyin 20. yüzyılın insanlığa en çok hizmet etmiş, en önemli şahsiyetlerinden biri olduğunu ortaya koymak olduğunu belirterek başladı. Bu amaçla Trotskiyi tarih içindeki yerine yerleştirmek gerektiğini belirterek; 20. yüzyılda dünya çapında insanlık için iyi ne yapılmışsa, her birinde Rusyanın 1917 Ekim devriminin damgası olduğunu izah etti. İkinci olarak, Trotskiyin Leninle birlikte, onun hemen ardından, bu hayırlı devrimin iki ana önderinden biri olduğunu somut delillerle anlattı. Üçüncü olarak, Trotskiyin esas en büyük katkısının, Sovyet bürokrasisinin önderi haline gelen Stalinin Sovyetler Birliğinde ve dünya çapında, en başta da uluslararası komünist hareket içinde yol açtığı “millî komünizm” hasarına karşı Marx, Engels ve Leninin enternasyonalist programını savunmadaki başarısı olduğunu vurguladı. Dördüncü ve son bir nokta olarak, Trotskiyin bir teorisyen, halka mal olmuş bir aydın ve bir hatip olarak dünya çapında değerine değinerek; onu sahiplenmenin, Büyükadanın ve İstanbulun değerine değer katacağını ileri sürdü.

İkinci konuşmacı Şiar Rişvanoğlu, konuşmasına, Trotskiyin Lenin ile ortaklaştığı gerek bütünsel olarak entelektüel dünyasına ve bakışına, gerekse bunun arka planındaki okuma serüvenine ilişkin aktarımlar yaparak başladı. Her ikisinin de müziğe, tiyatroya, operaya, sanata ve özellikle edebiyata olan tutkulu bağlılıklarından yola çıkarak; özellikle Trotskiynin, kendisini bu alanda son derece gelişkin bir noktaya taşımış olduğunu vurguladı. Bu aşkın noktanın sonucu olarak, özellikle Rus Devrim Tarihi” ve Hayatım” isimli eserlerinin, politik ve tarihsel anlatı olarak yüksek düzeyi bir tarafa, edebi boyutu açısından da birçok eleştirmen tarafından son derece yetkin ve ileri yapıtlar olarak kabul edildiğini anlattı. Buna ek olarak,Edebiyat ve Devrim” eseri ile de, aynı zamanda keskin ve derinlikli bir edebiyat eleştirmeni olarak kendisini ispatlamış olduğunu belirtti. Sonuç olarak ise, özellikle Stalinist bürokrasinin o dönemde bir çok sanatçının eserlerinin yasaklanmasından, sürgünlerine, ölümlerine ve intiharlarına neden olacak düzeyde dar ve sekter Proletkült” ve Sosyalist Gerçekçilik” anlayışını hedef alarak; dönemin etkili ve ünlü sanatçıları olan  ressam Diego Rivera ve şair  Andre Breton ile birlikte  Bağımsız Bir Devrimci Sanat İçin” bildirgesi, bir başka adıyla Coyoacan Manifestosu” ile en üst düzeye ulaştırdığını aktardı.

Metal işçisi yoldaşımız Naz Şakar, bitiminde uzun süre alkışlanan konuşmasına Lenin ile birlikte Trotskiyin, tarihte işçi sınıfının, burjuvazinin siyasî hegemonyasından kurtulup sermaye devletini yıkarak kendi iktidarını kurabileceğini somut olarak kanıtlayan ilk devrim olan Ekim devriminin liderleri olduğunu, en başta bu yüzden öncü işçiler için çok önemli olduğunu söyleyerek başladı. Trotskiyin siyasetinde işçi sınıfının yerini anlatan yoldaşımız, Trotskiy’in, Nikolayevde ilk devrimci siyasete atıldığı yıllardan itibaren proleter çizgiyi hiç bırakmadığını vurguladı. Sürekli devrim teorisini geliştirerek, burjuvazinin devrimci özelliğini yitirdiğini, dünya çapında demokratik devrimin görevlerinin bütünüyle proletaryaya ve onun komünist partisine kaldığını tespit ettiğini belirtti. Trotskiyin, Kızıl Orduyu kurarken, ordunun proleter çekirdeğini nasıl incelikle oluşturduğunu aktardı. Marksizmi Savunurken adlı son eserinde, 4. Enternasyonalin Amerikan seksiyonu içerisinde, Parti’nin küçük burjuva bir sapmaya kurban gitmesini engellemek için yaptığı müdahaleler ile, proleter anlayışta bir partinin nasıl çalışması gerektiğini de gösterdiğini aktardı ve sözlerini, kapitalizm var olduğu sürece Trotskiy ve Leninin programının işçilerin programı olacağını vurgulayarak bitirdi.

Etkinliğe, ayrıca, Trotskiyin proleter enternasyonalizminin bir nişanesi olarak; Meksikada yer alan Trotskiy Müzesi (Casa Trotsky) müdürü Gabriela Peréz, Yunanistandan EEK Genel Sekreteri Savas Mihail Matsas, Rusyadan Sovyet Bilimler Akademisi üyesi Yosif Abramson ve Brezilya'dan San Paulo Üniversitesi tarih profesörü Osvaldo Coggiola da video mesajlarla katıldılar.

Peréz, mesajında Sovyetler Birliği’nde bürokrasinin egemenliğinin savaşlarla ve açlıkla mücadele eden işçilerin iktidarı kaybetmesi anlamına geldiğini söylerken, Büyükada’da kaldığı sürede Trotskiy’in bir yandan çok değerli eserler verdiğini, diğer yandan da Alman işçi sınıfını faşizme karşı uyardığını, sürgündeyken uluslararası muhalefeti örgütlemeye çalıştığını ifade etti. Meksika’daki müzenin görevini “Hafıza olmadan mücadele olmaz” diyerek özetleyen Peréz, sözlerini etkinlik katılımcılarını kucakladığını söyleyerek bitirdi.

Etkinliğin hemen başında gösterilen bir diğer video Yosif Abramson’a aitti. Abramson, kısa ve etkili konuşmasında, Trotskiy’in katili Stalin’in, kendisi ve takipçilerince daha sonraları sözümona hainlikle suçladıkları Trotskiy için devrimin birinci yılında Pravda’da yazdığı yazıda kullandığı ifadeleri hatırlattı: “Parti, garnizonun ayaklanma saflarına geçişini ve Devrimci Askerî Komite’nin çalışmalarının ustaca örgütlenmesini her şeyden önce yoldaş Trotskiy’e borçlu olduğunu bilmelidir”.

Yunanistan’dan İşçilerin Devrimci Partisi (EEK) başkanı Savas Mihail Matsas ise mesajına emperyalist savaşın ufukta göründüğü bir dönemde Ege’nin Yunanistan ve Türkiye emekçi halklarını ayıran değil birleştiren bir deniz olduğunu belirterek başladı. Enternasyonalizmin Trotskiy’in dediği gibi, soyut değil pratik bir ilke olduğunu vurgulayan Matsas, sadece Trotskiy’in katlini değil, onun dünya işçilerine açık, onları kapsayan yaklaşımını da andıklarını, Trotskiy’in kurtuluş için verdiği mücadelenin sürdüğünü söyledi. DİP ve EEK’in, barbarlık, yani bir 3. Dünya Savaşı ve sonrasında nükleer yok oluş tehdidine karşı diğer sosyalistlerle birlikte Hristo Rakovskiy Sosyalist Merkezi’nde verdiği mücadeleyi vurguladı.

Osvaldo Coggiola’nın video mesajı, Trotskiy’in İstanbul’daki sürgün yıllarında kriz ve faşizmin yükselişi gibi gelişmelerin görece uzağında olmasına karşın bu gelişmelere yanıtlar verdiğini, en önemli siyasî metinlerini Büyükada’da yazdığını vurgulayarak başladı. Coggiola, konuşmasında bu metinlerden Sürekli Devrim adlı broşürün sonraki kuşaklara ilham veren çok önemli bir eser olduğunu, Rus Devrimi Tarihi adlı eserinin 20. yüzyılın en önemli metinlerinden olduğunu ve Hayatım adlı otobiyografisinin de diğer pek çok devrimciden farklı olarak Trotskiy’e yaşamında edindiği dersleri sonraki kuşaklara aktarma olanağı verdiğini ifade etti ve bu nedenlerle Büyükada’da Trotskiy’in mirasının yaşatılmasının önemli bir görev olduğunu vurguladı.

Adalar Belediyesi desteğiyle düzenlenen etkinliğe Adalar halkı da yoğun bir ilgi gösterdi.