“Demokrasi ve hukuk olmazsa yatırımcı gelmez” iddiası doğru mu?

“Demokrasi ve hukuk olmazsa yatırımcı gelmez” iddiası doğru mu?

Burjuva yayın organlarında mevcut hükümetin politikalarına çeşitli düzeylerde muhalefet eden ekonomist, siyaset bilimci gibi etiketlerle pek çok insan boy gösteriyor. Bu insanların neredeyse hepsinin ağzında ortak bir iddia dolanıyor: “Demokrasi ve hukuk olmazsa yatırımcı gelmez.” Peki, ağızdan ağıza tekrarlanan bu iddia doğru mu?

Bu kişilerin iddiasına göre Türkiye’deki rejim otoriter hale geldi ve demokrasiyi ayaklar altına alıyor, hukuku çiğniyor. Bu sebeple ülkede belirsizlik artıyor. Belirsizlik de risk demektir, risk olan yere de yabancı yatırımcı gelmez. Onlara göre yatırımcı der ki, “ya yarın benim şirketlerime el koyarlarsa?”, “ya kafasına göre yasa çıkarır, kararname yayımlar ve benim yatırımlarımı zarara uğratırsa?”, “ya benim çıkarlarımı dile getiren bir siyasetçiyi cezalandırırlarsa”… Böyle bir ortamda yabancı sermaye kendini evinde gibi güvende hissetmez dolayısıyla yatırım da yapmaz. Bu yaklaşım, duruma tek yanlı ve dar bir pencereden bakmak olduğu kadar gerçeklere aykırı olduğu için de yanlıştır. Bunları dile getirenlerin bir kısmı belki duyduğu şeyleri safça tekrar ediyor olsa da, çoğu bilerek halkı yanlış yönlendiriyor.

Bu kişilerin meseleye tek yönlü yaklaştığını söylemiştik. Halka karşı işlenen suçlar ve baskı, karşısında bir tepkinin yükselmesine sebep olabilir, ülkede sınıflar arasındaki gerilimi arttırabilir ve dolayısıyla sermayenin işleyişini sekteye uğratabilecek grevleri, halk isyanlarını tetikleyebilir. Bunlar pekâlâ sermayenin korktuğu şeylerdir ve dolayısıyla böyle bir ortamda sermaye belli riskleri göze almak zorunda kalır. Fakat diğer yandan bugünkü istibdad rejiminin elindeki baskı araçlarının işçi sınıfına ve emekçi halka karşı sermayenin çıkarlarını savunma amacıyla kullanıldığı gerçeği, görmek isteyenler için ayan beyan ortadadır. Grev yasakları artık sıradanlaştı. Birtek-Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen gibi sendikacılar sermayenin ısmarladığı kararlarla tutuklanıyor. Sendikalaşma ve örgütlenme hakkı anayasadaki açık hükümlere rağmen engelleniyor. Erdoğan, belki de en baskıcı olduğu 2017’deki OHAL döneminde sermayeye şöyle seslenmişti: “OHAL önünüzü açıyor. Öyle ikide bir grev bilmem ne yok...” İşçi sınıfına yönelik bu denli saldırgan bir tutumun sermaye için güven verici olmama imkânı var mı? İşçi sınıfının örgütlenemediği ve sermayeye karşı pazarlık gücünün kısıtlandığı, sermaye için dikensiz gül bahçesi haline getirilen bir ekonomi. Sermaye daha ne istesin?

Türkiye bir günde mi antidemokratik oldu ve bu kadar yabancı yatırımcı ne zaman geldi?

Uluslararası doğrudan yatırımlar üretim tesisi kurmak, var olan tesisleri büyütmek gibi uzun vadeli bir planın parçası olarak yapılan yatırımlardır ve hisse senedi alımlarını, kredi ve borçları, sıcak para akımını vs. kapsamaz. Yani sermaye bu doğrudan yatırımı yapacaksa ciddi ve uzun vadeli bir karar vermiş demektir. İşte bu sebeple Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin 2002 ve 2023 yılları için açıkladığı uluslararası doğrudan yatırım verileri epey ilginç.

Türkiye’deki uluslararası sermayeli şirketlerin sayısı 2002 yılında 5.600 iken, 2023 yılı sonu itibarıyla 82.716’ya ulaşmış yani yaklaşık 15 katına çıkmış!

1973 ve 2002 yılları arasında Türkiye’ye giren uluslararası doğrudan yatırım sadece 15 milyar ABD doları iken, 2003-2023 döneminde 262 milyar ABD doları seviyesine yükselmiş. Tam tamına 17 katı!

“Demokrasi ve hukuk olmazsa yatırımcı gelmez” iddiası doğru mu?

Bugün baskıcı ve keyfî bir istibdad rejimi altında olduğumuz apaçık bir gerçek. Ama Türkiye istibdadın pençesine bugün düşmedi. Demokrasi de sadece son dönemde zedelenip haklarımız çiğnenmedi. İstibdad rejimi fiilen 2016 yılında ortaya çıktı. 2016’dan itibaren Türkiye’ye giren uluslararası doğrudan yatırımlar tam tamına 92 milyar dolar! Türkiye’nin işçileri, emekçileri, gençleri yaklaşık 10 yıldır istibdadın baskısını, zulmünü çekiyor ve bu ortamda bile yabancı sermaye yatırım yapmak için uygun koşulları rahatlıkla bulmuş!

İşte tüm bunlar sebebiyle sermayenin ama özellikle Batılı emperyalist sermayenin hukuktan, demokrasiden, insan haklarından taraf olduğu izlenimini yayan bu palavralara, yalanlara karnımız tok! Yabancı sermaye bu memleketin işçisini sömürmek için geliyor. Sadece ve sadece kârına kâr katmak istiyor. Demokrasi de, insan hakları da umurlarında değil. Bu memlekete hürriyet gelecekse işçilerin eliyle gelecek!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2025 tarihli 187. sayısında yayınlanmıştır.