Deprem sarsar, sistem yıkar: Depreme değil sisteme karşı savaş!

Depremin ardından uzmanlar (jeofizik mühendisleri, deprem bilimciler, jeologlar vb.) İstanbul depremiyle ilgili farklı tezler üzerinden kamuoyu önünde tartışmaya başladılar. Bu tartışmalara da deprem uzmanlarına da aşinayız. Halkın bu tartışmalarda adeta takım tutar gibi hoca tutmaya başlamasına da alıştık artık. Celal Şengör, Şener Üşümezsoy, Naci Görür en popüler figürler olarak öne çıkıyor. Bir aşamada bu profesörlerin depremle ilgili yorumlarına göre Şener hocacılar evlere giriyor, Naci hocacılar dışarda kalıyor, Celalciler şehri terk ediyor diye sosyal medyada espriler dahi yapıldı. Televizyonda, sosyal medyada, fayların çizgilerle çizildiği haritalar önünde yapılan yorumları izleyen herkesin aklında aynı soru vardı: Bu nasıl bilim? Aynı haritaya aynı faya bakıp nasıl tam karşıt yorumlar yapabiliyorsunuz? Siyaset değil ki bu! Felsefe değil ki bu! Ekonomi değil ki bu! Evet değil belki ama en az onlar kadar sınıfsal!
Depremin bilimsel analizi ve geleceğe dair öngörülerde farklılıklar olması, bu alanın kendine özgü belirsizlikleri ve yerin kilometrelerce içinde cereyan eden fiziksel süreçlere dair veri toplamanın zorlukları dolayısıyla bizim gibi konunun cahilleri için dahi anlaşılabilecek bir şey. Ama zaten sorun da burada değil. Depremde taraf olmak depreme dair kötümser ya da iyimser öngörülerde bulunmakla olmuyor. Açıkça İstanbul depremine dair kötümser öngörülerin inşaat patronlarının, arazi ve konut spekülatörlerinin ekmeğine yağ sürdüğü bir gerçek. O ekmeğin üstüne Celal Şengör gibi bal süren tiplerin gayrimenkul sektöründeki şirketlerle ortaklıkları ortaya çıkınca insanın iyice midesi bulanıyor haliyle. Öte yandan İstanbul Üniversiteli olduğu için tabii ki ayrıca bir yakınlık duyduğumuz Şener Üşümezsoy’un çizdiği iyimser senaryolar da emekçi halkı kurtarmıyor.
6,2’lik depremde yıkılan ev olmadı. Ama emekçi halkın haneleri yine de tarumar oldu. Evde kırılan dökülen eşyalar dışında da büyük bir ekonomik yıkım var yoksulun evinde. Deprem olduğunda sadece depreme dayanıklı diye emlak spekülatörlerinin reklamını yaptığı semtlerde ve sitelerde mi kiralar artıyor zannediyorsunuz? Evine güvenemeyen, dahası deprem ardından bu güvensizliği daha da artan emekçi ve yoksul ailelerin, güvenli konutlara taşınmaya ekonomik gücü yetmiyor. Ama durdukları yerde de mal sahiplerinin fırsatçılığından kurtulamıyorlar. Yıllardır aynı evde oturan aileler için yeni bir yere taşınmak sadece kiranın katlanması anlamına gelmiyor. Emlakçı parası, depozito, taşınma masrafları derken yerinden kıpırdamak en az 100 binlik olmak demek İstanbul’da. Bunu bilen mal sahipleri zeminden çatıya kadar çürük binalarda bile, kiraya basıyorlar zammı! Depremin büyüklüğü ile şiddetinin farklı olduğunu öğrendik. Depremin merkez üssüne uzaklığına, zeminin yapısına, binanın konumuna göre aynı büyüklükteki depremin yarattığı etki yani şiddeti değişiyor. Böyle düşününce depremin şiddetinin sınıfsal olarak da farklılaştığını söyleyebiliriz. Örneğin depremden sonra yazlığa göç etme imkanına sahip olan ya da depremden bir süre sonra parkta sabahlamak yerine güvenli evine dönebilenin yaşadığı psikolojik sıkıntı ile bu imkanlara sahip olmayan emekçi ailesindeki çocukların ve ebeveynlerin yaşadığı psikolojik yıkım bir olabilir mi?
İşte bu yüzden mesele, depreme dair jeofizik bilimi alanına giren öngörülerdeki farklılıklarda değil. İşte bu yüzden mesele, depremin sosyal ve sınıfsal boyutuyla ilgili taraf olup olmamakta. İşte bu noktada biz Celalci de, Nacici de, Şenerci de değiliz; biz Savaş Karabulutçuyuz dedik. Çünkü depremciler içinde bilimsel çalışmalarını ve tezlerini ortaya koyarken, açıkça sınıfsal bir konum ve siyasal bir tutum alan hoca Savaş Karabulut’tur. (Ayrıca İstanbul Üniversiteli’dir!) Savaş hocanın olası İstanbul depremine dair öngörülerinin Celal Şengör’den çok farkı yok gibi görünebilir. Ama bence aralarında okyanuslar var. Celal Şengör “hepiniz öleceksiniz” diyor. Savaş Karabulut “hepimiz öleceğiz” diyor. Celal Şengör Anadolu Hisarı’nda çelik konstrüksiyonla inşa edilmiş villada oturuyor, Savaş Karabulut Avcılar’da oturuyor. Celal Şengör bilimin değil siyasetin rüzgarına göre dün Kanal İstanbul’u savunuyor bugün yerden yere vuruyor. Savaş Karabulut, Avcılar’da AKP’den de CHP’den de bütün müteahhit partilerinden ayrı Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı adayı oluyor. Başkaları her devrin adamı olmanın yolunu buluyorlar, Savaşlar ise KHK’larla üniversitesinden atılıyor, dönüyor bu sefer sürgüne gönderiliyor, müteahhitlerin tekerine çomak soktuğu için soruşturmalara uğruyor… Biz de, bilimin rantını yiyene değil, bilim için bedel ödeyene güveniyoruz.
Şunu da belirtelim deprem konusunda, pozdan poza girip, sürekli alarm zillerine basmanın da bir esprisi yok. Ben uyarıyorum yetkililer hiçbir önlem almıyor diye yakınıp durmanın da samimiyetini sorgulamak gerekiyor. Bu kadar feryat figan ediyorsan, deprem coğrafyamızın gerçeği, önlem almamız lazım diyorsan, önlemi alacak olan merkezi ve yerel devlet organlarıysa ve o devlet organları göz göre göre gerekeni yapmıyorsa, o zaman konumuz bilim değil siyasettir. O zaman da iddiasında samimi olanın ben siyaset üstüyüm havalarını bırakması gerekir. Siyaseti ve sistemi sorgulaması/sorgulatması gerekir. Çözüm varmış da kötü yöneticiler beceremiyormuş yalanını atmak yerine bu kapitalist sistemde, yani toprakta, konutta, üretim araçlarında özel mülkiyet rejiminde ve piyasa anarşisi temelinde çözüm yok, kapitalizm öldürür diyebilmek gerekir. Yani bilimsel gerçeği tam anlamıyla ortaya koymak için aynı faya aynı haritaya bakıp sonra dönüp bir de topluma bakmak ve nihayet devrimci olmak gerekir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2025 tarihli 188. sayısında yayınlanmıştır.