Devrimci Marksizm’in 60. sayısı İran’dan postmodernizme kadar çarpıcı yazılarla raflarda!

Türkiye’de devrimci teorinin en önemli kanallarından biri olarak kendini kanıtlayan Devrimci Marksizm dergisi, 60. sayısına ulaştı. Bu sayı da alışılageldiği üzere, çarpıcı ve ufuk açıcı yazılarla dolu.
Sayının başında, İsrail Siyonizminin ve daha sonra ABD emperyalizminin İran’a karşı yürüttüğü savaşa dair Devrimci İşçi Partisi’nin iki bildirisi yer alıyor. Bu bildiriler, Türkiye ve dünya solunun önemli bir kısmının takındığı “ne İran ne İsrail” şeklindeki ortayolcu ve objektif olarak emperyalizmin işine yarayan pozisyondan taban tabana farklı bir tutum ile, Siyonist saldırganlığa karşı tereddütsüz bir mücadelenin gerekliliğine işaret ediyor.
Devamında gelen ve Devrimci Marksizm Yayın Kurulu imzalı metin de bambaşka bir konuda, fakat bir kez daha solun ana akımından ayrılan bir pozisyon ortaya koyuyor. Bu yazıda Devlet Bahçeli’nin ağzından ilan edilen sürecin ne bir demokratikleşme projesi ne de terörsüz Türkiye projesi olduğu, aslında sömürgeci Türk burjuvazisinin Ortadoğu petrollerine ulaşma programının bir parçası olduğu açıkça ortaya konuyor. Devamında ise kafa karışıklığı yaratmaktan başka bir işe yaramayan postmodernizm yerine devrimci Marksizm’in Kürt halkının ihtiyaç duyduğu mücadele programı olduğu vurgulanıyor.
Özdeniz Pektaş’ın yazısı, postmodernizme reddiyeyi başka bir boyutuyla devam ettiriyor. Pektaş, artık neredeyse tartışılması dahi bir kabahatmiş gibi davranılan beyana dayalı cinsiyet ideolojisine, Marksist metot ile kapsamlı biçimde meydan okuyor. Saygan’ın bunu izleyen yazısı ise oklarını, aslında postmodernizmin de başlıca kaynaklarından biri olan Avrupa Birliği’ne yöneltiyor. Yazı, ülkemiz aydınlarınca da uzun yıllar bir demokrasi modeli olarak parlatılan AB’nin basitçe sömürgeci bir emperyalist odak olduğunu hatırlatıyor.
Devamında Sungur Savran, geçtiğimiz Mayıs ayında 80. yıldönümünü idrak ettiğimiz, Nazi faşizmine karşı Kızıl Ordu’nun başını çektiği zaferi masaya yatırıyor. Bu devasa zaferin Stalin ile özdeşleştirilmesine karşı çıkan Savran, bu tarihî başarının tamamıyla Sovyet halkının fedakâr mücadelesi sayesinde geldiğini gösteriyor.
Bu yazıları iki kitap ve film değerlendirmesi izliyor. Emre Bayır, Murat Özveri’nin Türkiye İşçi Hukuku kitabını değerlendirirken, aslında işçi hukukunun da sınıf mücadelesinin bir alanı olarak nasıl ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Ahmet Bulut Tamgörgü ise Ignazio Silone’nin Fontamara romanını ve Bernardo Bertolucci’nin Novecentofilmini birlikte değerlendirerek, bu sanat eserlerinden hem tarihsel faşizme hem de sınıf mücadelelerinin bugününe dair dersler çıkarıyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2025 tarihli 192. sayısında yayınlanmıştır.